Hava yolculuğu mazoşizmi

Modern havalimanlarının yolcu alanlarını hangi sadist beyinler yaratmış olabilir? Sakın bana bu soruyu kendine hiç sormadığını söyleme.

Uçağa binmek, check-in salonunda başlayan bir başlangıç ​​​​çilesi haline geldi. Orada, kişisel olmayan neon ışıklarının sıcak parıltısı altında, adalet kadar katı bir otomatik terminaller ordusu, tamamen teknolojik bir soğuklukla bizi bekliyor, yolculuğun ilk aşağılamasını yaşatmaya hazır: bagajlarımızın etiketlenmesi. Hayır, üzgünüm, yer hizmetleri acenteliğine terfi ettirildiğim için gurur duymuyorum, işbirliği yapmayan dokunmatik ekranları manipüle etme, inatla doğru şekilde yapışmayı reddeden etiketlerimi basma ve bunlarla hokkabazlık yapma fikri beni çılgınca sevindirmiyor. onurumu ya da ondan geriye kalanları korurken yapışkan bantlar kullandım.

Bu çileden sonra (ve eğer kalkışları bildiren ekranlara ilk bakışımızdan bu yana değişmemişse, doğru biniş kapısını bulmamız şartıyla), kablo labirentlerinden geçen sonsuz bir güvenlik kuyruğuyla karşı karşıyayız. Orada sizi “sıfır gülümseme garantili” okulda eğitim almış güvenlik personeli adeta askeri bir titizlikle karşılıyor. Kemeri çıkarın, ayakkabıları ve saati çıkarın, kişisel eşyalarımız daha iyi günler görmüş gibi görünen gri plastik kutularda belirsiz bir ayrıcalıklı muameleye tabi tutulurken güvenlik görevlileriyle minimalist ve şüpheci bir diyalog kurun.

Ve tüm bunları yaparken, bir gün sıvıların kapılardan geçmesi için 100 mililitreyi geçmemesi gerektiğini, ertesi gün diş macunumun ulusal güvenliğe ciddi bir tehdit oluşturduğunu öğreniyorum. Kabin bagajının büyüklüğü ise firmaya, personelin ruh haline ve görünüşe göre ayın evrelerine göre değişiyor.

Beklemeyi yumuşatacak hayal gücünün tamamen yokluğu da kafa karıştırıcı. Ruhları yatıştırmak ve ahlakı yumuşatmak için biraz müzik? çocukları (ve çaresiz yetişkinleri) eğlendirmek için palyaçolar mı? Ama hayır, en büyük dikkat dağıtıcı şey aşırı pahalı parfümler ve çikolatalarla dolu gümrüksüz satış mağazası olacak, sanki bir şişe Chanel bu cehennem gibi kuyrukta biriken stresi dağıtabilirmiş gibi.

Hayvan olmadığımızı söylemek için ne zaman uyanırız?